Nasihat ve Hikayeler

Dini Hikayeler, İbretlik kıssalar ve Nasihatler

CENNETLİK ÜÇ KİŞİ

Ebû Hüreyre (r.a.)'den: Allah Resulü (s.a.v.) buyurdu ki: "Allah, bir lokma ekmek, bir avuç kuru hurma ve buna benzer yoksulun faydalanacağı şeyler sebebiyle üç kişiyi cennete koyar:

1. Yardımı emreden ev ve mal sahibini.

2. Yardımı hazırlayan evin hanımını.

3. Yardımı yoksula ulaştıran evin hizmetçisini (işçisini)..." (Hâkim)

Görüldüğü gibi Rabbimiz, yapılan iyiliğin azına çoğuna bakmaz; iyiliği yapanın niyetine bakar. Eğer niyet hâlis ise, yapılan iyilik çok küçük bile olsa kabul eder.

İYİ BİR İNSAN OLUP OLMADIĞIMIZ NASIL ANLAŞILIR?

Ebû Hüreyre (r.a.)'den: "Bir sahâbî, Allah Resulü (s.a.v.)'ne gelerek, şöyle bir ricada bulundu:

- Yâ Resûlallah! Bana yapabileceğim öyle bir amel öğret ki, ben onu yapınca, cennete gireyim? Allah Resulü, ona şu karşılığı verdi:

- Öyle ise, iyi bir insan ol... Adam:

- Yâ Resûlallah! Ben iyi bir insan olduğumu nasıl bilebilirim ki?., diye sordu, peygamberimiz (s.a.v.) cevaben şöyle buyurdular:

GÜZEL KOKUNUN EHEMMİYETİ

Güzel kokular insanın ruhuna, aklına ve hislerine tesir eder. Nasıl ki ter, kir, sigara, sarmısak, soğan vs. kokan insanlar etrafındakileri tiksindirip kaçırırlarsa; güzel koku sürünmüş temiz insanlar da etrafındakileri rahatsız etmeyip kendilerine çekerler. Bu bakımdan güzel kokular, insanların birbirlerine yakınlaşmalarında, kaynaşmalarında sevgi ve diyalogu artırmalarında müsbet rol oynamaktadır.

GÜZEL KOKU VE MÜSLÜMAN HANIMLAR

Sahabeden Musa bin Yesar (r.a.), Ebû Hüreyre (r.a.)'nin yaşadığı hâdiseyi çok açık ve net bir şekilde anlatmaktadır.

Hadis kitaplarındaki metne göre hâdise şöyle cereyan eder:

Ebû Hüreyre, yoldan geçen bir kadının süründüğü kokuyu hisseder. Kendisine kadar gelen bu kokudan rahatsız olan büyük sahâbî sorar:

- Ey Cebbâr'ın cariyesi, nereye gidiyorsun böyle? Kadın cevap verir:

- Mescide gidiyorum ey Ebû Hüreyre! Tekrar sorar:

- Evinde süründüğün kokuları, çevrendeki erkeklere kadar yayarak mı? Kadın tereddütsüz cevap verir:

İDRARINIZI BEKLETMEYİN

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Kılıç, yaptığı açıklamada, çeşitli sebeplerle bekletilen idrarın sağlık açısından büyük risk olduğunu belirterek, "İdrarı gereğinden fazla tutmak idrar torbasının (mesane) boşalma düzenini bozmakta, ayrıca istenmeyen birçok rahatsızlığı da beraberinde getirmektedir" dedi.

Bilhassa uzun yolculuk sırasında boşaltılmayan idrarın mesanede ciddi tahribatlara sebep olduğunu, ileri yaşlarda idrar kaçırma gibi problemler meydana getirdiğini ifade eden Doç. Dr. Kılıç, şunları söyledi:

EBÛ TÜRÂB-I NAHŞEBÎ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ:

Kalbin günahlar ile kararmasının alâmeti üçtür:

1- Günah işlemekten korkmamak,

2- İbâdetlerde gevşeklik,

3- Va'z ve nasîhatlerin tesir etmemesi. (M.G-3)

Fazilet Takvimi

MUKADDESÂTA HÜRMET

Allâhü Teâlâ ile alâkalı olan, din yönünden pâk ve temiz bulunan, manevî kıymeti olan şeylere mukaddesât denir.

Allâhü Teâlâ mukaddes olduğu gibi, onun bütün isimleri de mukaddestir.

Kezâ, Allâhü Teâlâ'nın kitapları, peygamberleri, velîleri, İslâm ibâdetleri, İslâm mâbedleri de mukaddestir.

Bütün müslümanlar, mukaddesâta son derece hürmetle mükelleftir.

Biz müslümanlar herhangi bir ibâdete veyâ hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, besmele okuruz. Bir hadîs-i şerîfte; "Herhangi hayırlı bir işe Bismillâh sözü ile başlanmazsa, o iş bereketsizdir, güdüktür." buyurulmuştur.

ALIŞVERİŞİN ŞARTLARI

İslâm hukukunda satış akdinin sahîh olmasının şartları umumî ve husûsî olmak üzere iki kısma ayrılır.

Umûmî şartlar şunlardır:

1- Satışın muvakkat (belli bir zaman için) olmaması ve satışda bir fâide bulunması.

2- Satılan malın ve karşılığında verilecek paranın malum olması.

3- Satışı ifsâd edecek bir şart olmaması. Müfsid şart; akdin iktizâ etmediği, akde mülâyim olmayan, dînen ve örfen sâbit olmayan ve iki taraftan birine menfaat sağlamayan şarttır.

4- Alan ve satanın akdi, zorlama ile değil, kendi rızâsı ile yapması

Husûsî şartlar:

TESBÎHİN FAZÎLETİ

Abdullâh İbn-i Abbas (r.a.) şöyle anlatır:

Allâhü Teâlâ arşı yaratınca meleklere onu taşımalarını emretti. Onu yüklenmek meleklere ağır geldi. Bunun üzerine Allâhü Teâlâ onlara şu emri verdi: "Sübhânallâh" deyiniz. Melekler "Sübhânallâh" deyince onu yüklenmek onlara hafif geldi. Ve onlar yıllar boyu "Sübhânallâh" dediler. Hz. Âdem (a.s.) yaratıldıktan sonra aksırdı. Allâhü Teâlâ ona "Elhamdülillâh" demesini ilhâm etti. Hamd edince, Allâhü Teâlâ ona şöyle buyurdu:

ÂLİMLER NÜMÛNE OLMALI

İbn-i Hârûn (r.h.) anlatıyor:
Bir gün İmâm-ı A'zam Hazretlerini, bir zâtın kapısının önünde, güneş isâbet eden bir mahalde otururken gördüm.

Selâmdan sonra, niçin gölgede oturmadıklarını sordum. Cevâbında şöyle buyurdular: (H.C.9)

"Bu hâne sahibinden bir miktar alacağım var. Onun için duvarının gölgesinden menfaatlenmek istemiyorum. Çünkü bu fazlalık bir menfâat talebi kabîlinden olup, verilen borcu fâize çevirebilir.

EBU HAZİM VE HALİFE

Emevi halifesi Süleyman b. Abdülmelİk Hacca, gitmişti. Medine'ye ziyaret için geldiğinde Ebu Hazim el-A'rac'a bir heyet halinde uğradı. Yanında İbn Şihab vardı. Aralarında şu konuşma geçti:

-Söyle bakalım Ebû Hazim, dedi

-Ne hakkında, ey Mü'minlerin Emîri?

- Bu işten çıkış yolu hakkında.
- Bu iş kolaydır, eğer yaparsan
- Nedir o?
- Eşyanın ancak helâl olanını al ve onu antak ehline ver.
-Buna kimin gücü yeter?
- Allah halkın işinden sana yüklediğini yüklediği kimsenin.

- Bana nasihat et, Ebû Hazim!

HARAM LOKMA YİYEN HARÂMÎ OLUR

İkinci Murad'a devlet işleri için para lazım olmuştu. Çandarlı'dan borç aldı. Bunu gören Fazlullah paşa:

- Sultanım!Padişahlara, hazine gerekir.

Ferman buyurunuz, hazine toplamaya başlıyalım, deyince padişah, nasıl ve nereden toplanacağını sordu. Paşa:

- Bu vilayet halkında çok mal vardır, padişahlara zaman zaman bir şeklini bulup bu mallardan almak münasip düşer, deyince padişah :

TEDAVİDE SADAKA

Hadis-i Şerif: Sadaka vermekle hastaları nıza tedavide bulununuz.

îzâh: Müslümanlıkta cismanî hastalıklar için tıbbî cismaniye ve ruhanî hastalıkların tedavisi için bir tıbbî ruhanî olan sadaka verilmesi hususu da emir ve tavsiye buyurulmuştur.

Herhangi bir hastaya asıl şifa ihsan buyuran Cenâb-ı Hakk'dır. Onun yaratmış olduğu maddi bir ilaç bu şifaya bir sebep olabileceği gibi, O nun rızası için verilecek sadakalar da bu şifaya bir vesile olabilir.

(Hikmet Goncaları, Ö. Nasûhi Bilmen)

Fazilet Takvimi

BİZİ KİMİNLE BİLİRDİN!

Yavuz Sultan Selim Han, ölüm döşeğinde iken, daima başında duran ve zaman zaman Padişah'ı kucağına alıp yatağında doğrultan Hasan Can, yine Padişah'ın başucunda duruyordu Padişah bir ara gözlerini açıp :

- Bu zaman ne zamandır, Hasan Can? diye sordu.

Padişah'ın ölmek üzere olduğunu gören Hasan Can:
- Allah ile olacak zamandır, şevketlü Hünkârım, dedi.

Şanlı Padişah son söz olarak şöyle cevap verdi:.
- «Sen bizi şimdiye kadar kiminle bilirdin Hasan Can», dedi ve: «Hasan Can Yasîn-i Şerif oku.» diye ilâve etti.

BİR ANNENİN KIZINA ÖĞÜTLERİ

1. İki gözüm ve ciğerparem, sevgili kızım hiç? bir işte kocana isyan etme. Çünkü ona isyan edersen sana karşı kin besler, kin duygusu ise sıcak aile yuvasının dağılmasının ana sebebidir.

2. Kocanın sırrını kimseye deme, gayet sırrını yayarsan eşine düşmanlık etmiş olursun, sana olan güveni sarsılır, sen de ondan emin olmamaya başlarsın, böylece ailede dirlik ve düzen bozulur.

3. Kocan yiyecek, giyecek ve yakacak hususunda sana ne getirirse, ona karşı gelme, onu canı gönülden kabul eyle.

4. Kocanın yap dediklerini canla başla yap yapma dedekilerini de yapma sakın ondan vaz geç.