Nasihat ve Hikayeler

Dini Hikayeler, İbretlik kıssalar ve Nasihatler

BİR KORE HÂTIRASI

Kore'ye gitmek için son hazırlıklarımızı yaptığımız günlerde karargâha sakalı göbeğine kadar uzun, geniş omuzlu, beline doladığı enli meşin kuşağının içinde dimdik duran bir ihtiyâr geldi.

BİR BARDAK SU MU, YOKSA SALTANAT MI DAHA KIYMETLİ?

İbn-i Semmak (k.s.) hazretleri, Abbâsî halîfelerinden Hârun Reşid'in huzuruna girdi. Halîfe o sırada su içiyordu. İbn-i Semmak hazretlerini görünce;
- Bana nasîhat et, diye ricada bulundu.
İbn-i Semmak hazretleri, Halîfe'ye;
- Susuzluktan ölecek bir halde olsan ve seni ölümden kurtaracak suyu, bütün servetin ve saltanatın karşılığında verecek olsalar ne yapardın? diye sordu.
Halîfe tereddütsüz cevap verdi:
- Bütün servetimi, saltanatımı verir; hayatımı kurtaracak olan suyu alırdım.
İbn-i Semmak hazretleri, nasihatini tam yerine kondurdu:

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

16. yüz yılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolayı Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın Şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyt Büyük Stefan'ın ölüm döşeğinde evlatlarına:

"Belki de yakında himâyeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus'a yanaşmayın. Hâindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türk'lere emânet edin. Âdil ve merhametlidirler" diye nasihat ettiğini...

BEN BİLMEZSEM AYIP MI?

İmam-ı Şa'bî (r.h.), Abdullâh ibni Abbâs gibi bilmediği bir şey sorulunca, "Bilmiyorum." derdi. Kendi re'yi ile hüküm vermezdi. Bir müddet Kûfe'de kâdılık yaptı. Adâleti ile ün saldı. Halka vaaz ve nasîhât etmeyi çok severdi. Bir defa kendisine bir sual sordular,

- Bilmem, dedi.

- Bu kadar âlim olasın, hem bilmeyesin nasıl olur? dediler. O da,

- Melekler bile Allâh'a, "Ancak senin öğrettiklerini biliriz." dediler. Ben bilmezsem ayıp mı? dedi.(M.G-44)

AZAPTAN KURTULUŞ YOLU

Ömer bin Abdülaziz, Halife olduğunda yanına Muhammed bin Kabı çağırdı ve ona:

- Üzerime yüklendiğim bu vazifede, Allah Teâlâ'nın azabından kurtulma yolunu bana göster, buyurdu Oda:

- Ey müminlerin emîri!Müslümanların büyüklerini baban, orta yaşta olanlarını kardeşin, küçük yaşta olanları da çocukların kabul et. Büyüklere hürmet, kardeşlerine adalet ve merhamet, küçüklerine de şefkat göster, diye nasihatta bulundu.

ÂİLE İÇİ MÜLKİYET HAKKI

Günümüzde âile yapısında mal ayrılığından çok mal birliği söz konusudur. Aynı evde ayrılık olmaz denilmektedir. Böyle bir anlayış yanlış olup, birtakım yanlış uygulamalara ve haksızlıklara sebep olmaktadır. İslâm hukûkunda mülkiyet hakkı (mal ayrılığı) esastır. Herkesin malı kendisinin olup hediyeler bile kimin adına gelmişse onundur. Bilhassa sabînin, küçük çocuğun malında baba, onun ihtiyaç ve menfaati dışında tasarrufta bulunamaz. Eğer çocuk bâliğ, baba da muhtaç olursa sormadan çocuğun malından istifâde edebilir.

ARKADAŞLIĞIN HAKKI

1 - Mal gerektiğinde arkadaştan esirgenmemeli.
2 - Arkadaşın sırlarını gizlemeli.
3 - Başkalarının arkadaş hakkındaki takdirlerini kendisine ulaştırmak.
4 - Tartışmaktan daima kaçınmalı.
5 - Arkadaşının hoşlandığı ismi ile çağırmak.
6 - Arkadaştan gördüğü iyiliğe karşı teşekkürü ihmal etmemeli.
7 - Arkadaşı aleyhindeki sözlere kendisi hakkındaymış gibi cevap vermeli.
8 - Arkadaşın muhtaç olduğu nasihati söylerken sert davranmaktan kaçınmalı.
9 - Arkadaşını kabahatinden dolayı affetmekten kaçınmamalı.
10 - Arkadaşa yük olmamaya daima gayret etmelidir,

ARKADAŞLIĞIN EDEPLERİ

- Arkadaşı yorulup bir yerde durduğu zaman onunla beraber durmak,
- Susadığı zaman arkadaşına su vermek,
- Üzüntülü zamanında gönlünü almak,
- Kızdığı zaman onu idâre etmek,
- Uyuduğu zaman kendisini ve malını korumak,
- Azığı az olduğu zaman, onu kendine tercih etmek,
- Kendisi için zuhûr edecek nimetlere ve meydana gelecek fütûhata onu ortak etmek,
- Onu masrafta yalnız bırakmamak,
- Arkadaşından sırrını saklamamak,
- Arkadaşının sırrını açmamak,
- Arkadaşına güzel davranmak,
- Arkadaşını gıybet eden kimsenin gıybet ve yermesini reddetmek,

AMELSİZ İLİM

Abdullah İbn-i Me'sûd (r.a.): "ilim çok şeyler bilip rivâyet etmek değil Allâh'dan korkmaktır." buyurmuştur.

Hasan-ı Basrî (r.a.): "İstediğiniz kadar okuyun. Allâh'a yemin ederim ki amel etmedikçe size ecir yoktur. Ahmakların gâyeleri rivâyet, âlimlerin gâyeleri ise dirâyettir. Yani bildiklerine riâyet etmektir." buyurmuştur.

ALLAH'DAN ANCAK ÂLİMLER KORKAR ?

Dâvûd-i Tâî (r.h.), Câfer-i Sâdık (r.a.)'ın yanına gelerek dedi ki: "Ey Peygamber Efendimizin torunu! Bana bir nasîhat ver. Çünkü kalbim karardı. Câfer-i Sâdık (r.a.) buyurdu ki: "Ey Dâvûd! Sen, zamanımızın en zâhidi, Allâh'tan en çok korkanısın. Benim nasîhatime ne ihtiyâcın var?" Dâvûd-i Tâî (r.h.): "Ey Resûlullah'ın torunu. Sizin bütün yaratılmışlara üstünlüğünüz var. O büyük Peygamberin kanı damarlarınızda dolaşmaktadır. Onun için herkese nasîhat vermeniz, üzerinize borçtur."

ALLAH DOSTLARINDAN İSTİFÂDE

Hazret-i Ebülhasan Harkânî (k.s.) kendisini ziyâret eden Sultan Gaznell Mahmûd'u oturduğu yerden Kalkmadan karşılamıştı. Sultan kendisine:

- Efendim! Lütfen bana nasîhat buyurun, Buyurdu ki:

- Ey Sultani Şu dört şeye dikkat et: Günâhlardan sakın, namazı cemâ'atle kıl. Cömert ol, Allâhü Teâlâ'nın yarattıklarına şefkatli ol, Sultan;

- Bana duâ buyurl dedi. Hazret-i Harkânî (k.s.):

- Ey Mahmûdl Âkıbetin iyi olsun, inşâallah.

ALÇAK GÖNÜLLÜ VE ÖLÇÜLÜ OL

Affettiğinden dolayı aslâ pişman olma; cezâlandırdığın için de katiyyen sevinme. Sakınmak imkânını buldukça hiçbir bâdireye atılma.

Bir de "Ben tam bir kudret sâhibiyim, emrederim, itâat ederler" deme. Çünkü böyle bir davranış kalbin fesâdı, dînin zayıflaması ve felâkete yaklaşma ile sonuçlanır.

AKILLI KİMDİR?

Ashab-ı Kirâm'dan Ebû Zer, Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e sordu:

- Yâ Resulâllah, Hazret-i İbrahim'e inen sahifelerde neler vardı?
Efendimiz buyurdular:

- Nasihatlar ve mev'izalar vardı. Bu mev'izalardan bir kısmı şöyledir:

"Ey benim kulum, ben sana hükümdarlık verdim. Maksadım, halka zulmetmen değildir. Matlubum; halkı zâlimlerin elinden halâs etmendir. Mazlumları bana el açtırma, bedduâ ettirme. Çünkü kâfir dahi olsa mazlumun duâsını ben reddetmem.

Salavât-I Şerîfe okumak

Süfyân-ı Sevrî (k.s)'den:
Kâbe-i Muazzama'yı tavaf ediyordum. O esnâda bir kimseyi gördüm. Her adımda salavât-ı şerîfe getiriyordu. Merakla kendisine sordum:

Niçin sâdece salavât-ı şerife okuyorsun? Her makâmın bir duâsı vardır. Başka duâ bilmiyor musun?

O kimse bana dönerek şunları anlattı:

SALAVÂT-I ŞERÎFE OKUMANIN FAZİLETİ

Geçmiş tarihte, salavât-ı şerîfe okumaya devam eden bir kimse, beş yüz dirhem borçlanır. Bunun sıkıntısından kurtulma için, salavât-ı şerîfe okumaya başlar. Sonunda bir gece rüyasında Resûlüllah (s.a.v.) efendimizle müşerref olur. Resûlüllah (s.a.v.):Ümmetimden Ebu'l-Hasen Kisâî'ye git. Benim gönderdiğimi söyle, senin borcunu ödesin. Eğer söylediklerine inanmazsa, ona: "Her gece yatmadan önce Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz üzerine 100 defâ salâtü selâm okurdun. Bu gece okumayı unuttun." dersin, buyururlar.