Nasihat ve Hikayeler

Dini Hikayeler, İbretlik kıssalar ve Nasihatler

Derviş Mehmed (k.s.)

Muhammed Zâhid Bedahşî Hazretlerinin halifelerinin en büyüğü. Teva-zuun en son noktasında... Mübarek ismi DERVİŞ MEHMED...

Muhammed Hacegi Emkengi (k.s.)

Muhammed Hâeegi Emkengi (K.S.) Hazretleri, Hicrî 918 tarihinde Se-merkand yakınlarında bulunan Emkeng, kasabasında dünyaya geldiler. Hazret-i Hâçeğî memleketinde Şilsile-i Âlij-yeri ıNakşibendiyye meşâyihının büyüklerinden idiler ve iki vâsıta ile Hâce Ubeydullâhi'l-Ahrâr Hazretlerine ulaşırlardı.
Hâce Muhammed (K.S.) Hazretleri, birgün, Mâverâünnehr şehirlerinden bir şehre giderlerken, bir gece rüyalarında Hâcegî Emkengî Hazretlerini görürler. Hazret-i Emkengî kendilerine şöyle buyururlar: «Ey oğul! Senin yolunu gözlüyorum» Hâce Bâkibillah Hazretlerinin sevinçlerine nihâyet yoktur...

Hace Muhammed Bakibillah (k.s.)

Hâce Muhammed Bâkibillah (K.S.) Hazretleri hicretin 972'nci senesinde Kaabil'de doğmuştur. Büyüklük hâli daha çocukluk zamanlarında simalarından belli olurdu, Şefkat ve merhameti o kadar çoktu ki, bir defasında Lahor şehrinde kıtlık vâki olup, yaşamak güçleşmişti. O günlerde O'nlar da Lahor'da bulunuyorlardı. Hatta birkaç gün yemek bile yemedi. Ne zaman huzurlarına yemek getirseler: İnsanlar, sokaklarda açlıktan can verirken, bizim yememiz insafa sığmaz» derdi.

İmam-ı Rabbani Ahmed-i Faruk-i Serhendi (k.s.)

Adı Ahmed'di r, Lâkabı, Bedreddin; künyesi, Ebülberekât; mezhebi, İmâm-ı Âzam Nüman bin Sâbit, şivesi, yâni âdeti ve yolu* temkin ve sebât; nesebi Fa-rûkî; meşrebi, Nakşibendî; yâni istek sahihlerinin kalblerinden Allah'tan gayrisini silici; menşei, Kabil ve Gazne, zuhuru ve vatanı, kalbler diyarı olan Ser-hend'dir Hindistan'da yetişen en büyük İslâm âlimidir. , ,
Hicretin dokuzyüz yetmiş birinci senesi, aşure günü Serhend şehrinde tevellüd etti. Yüksek derecesinin en büyük şahidi (MEKTÛBÂT) kitabıdır. ■

Hace Muhammed Masum (k.s.)

İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin ortanca mahdumlarıdır. Vaktin kutbu, za-aıamn mürşidi idiler. 1009 Hicrî senesinde Serhend yakınlarında Mülki Haydarda dünyayı teşrif ettiler. Yüksek pederleri, doğumlarından sonra Hâce Bâkibil-lah Hazretlerinin sohbet-i şereflerine mazhar olup buyurmuşlardır ki: «Bu çocuğun tevellüdü bize pek kıymetdâr ve değerlidir. Zirâ O'nun tevellüdü akabinde böyle aziz bir Pir'in şerefli mülakatları müyesser olmuştur.» Muhammed Mâsum Hazretleri istidadlarınm çok yüksek oluşunun icâbı olarak Muhammedî Meşreb idiler. Tahsillerini 16 yaşlarında ikmal ettiler.

Şeyh Seyfüddin Arif (k.s.)

Şeyh Seyfüddin (K.S.) Muhammed Masum Hazretlerinin oğludur. Yani İmanı-ı Rabbani Hazretlerinin torunu... 25*nci halka...
Buyurdular ki: «Gıdayı kesmeye lüzum yok... Yetecek kadar yeyiniz! Büyüklerimiz, tarikatı kalb bilgisi ve mürşid sohbeti üzerine kurmuşlardır. Başka bir şey üzerine değil. Riyazetin verimiyse, meydana harikuladelikler getirmek^ tir. Gaye bu değildir. Biz bunları işten saymayız. Bizim tek gayemiz ve usûlümüz, sadece Allah'ı anmak ve Ö'na yönelmektir. Canbazhk göstermek değil...»

Muhammed Nurü’l-Bedvani (k.s.)

Muhammed Nûrü'l-Bedvânî Hazretleri bilhassa sarf, Nahiv, Mantık, Meânî, Hadis, Tefsir ilimlerinde ve bunlar dışında kalan şeri'at ve tarikat ilimlerinde asrının yegâne âlimi; hakîkat ve ma'rifette zamanının bir tanesi idi. Sünnet-i seniyeye ittibâları öyle bir dereceye erişmişti M, bir kerre nasılsa halâya girerken sol ayağını atacağı yerde sağ ayağını atması üzerine üç gün kabız hâli yaşadılar v6 halâya girmediler. Verâ ve takvada dahi en uzak menzilleri kat etmişlerdi.

Şemsüddin Habibullah İbn-i Mirza Can (k.s.)

Muhammed Nûrü'l-Bedvânî Hazretlerinin en efdal talebesi ve en büyük hâlif esidir. Evliyanın sığınağı, kâmil bir mürşid ve âlim bir zât idi. Şemsü'd -Din Habîbullah Hazretleri, İllî hicrî yılının l1 Ramazanımda, bir Cum'â günü dünyayı teşrif ettiler. 16 yaşına geldiklerinde, yüksek babaları Mirzâ Can vefat etmişler, 18 yaşına geldiklerinde de Muhammed Nûru'l-Bedvânî Hazretleri ile karşılaşarak Nakşibendî yoluna intisab etmişlerdir. Dört yıl Şeyh Hazretlerinin sohbetlerinde kaldıktan sonra hilâfet almış, ve Müceddidiye yolundan pek çok nasiblenmiştir.

Abdullah-ı Dehlevi (k.s.)

Şemsüd-Din Habîbullah Hazretlerinin en büyük halifeleridir. Nisbet-i şerifleri Hz. Ali (R.A.)'e ulaşmaktadır. 15 sene Şemsü'd-Din Habîbullah Hazretlerinin sohbetleri ile şereflendikten sonra sülûkünü kemal noktaya vardırma ve Nakşiyye, Kaadiriye, Çeştiye ve Suhreverdiye'den irşad hırkası giymişlerdir. Üs-tazlarının irtihallerinden sonra da binlerce talibi Hakka vâsıl eylemişlerdir. Müridlerinden Mevlevî Kerâmetullah isimli zat nasılsa zâtülcenb hastalığına mübtelâ olmuşlardı. Hazret-i Şeyh mübârek elleriyle hastayı meshetmeleriyle derhal zâtülcenb hastalığı biiznillah izâle olmuştur.

Hafız Ebu Said Sahib (k.s.)

Altun Silsile'nin 28'inci halkası olan Abdullah-i Dehievî Hazretlerinin en büyük hâlif esidir. Hicrî 1196 senesi Zilkadesinin 2'nci günü dünyayı teşrif ettiler. Henüz l1 yaşlarında iken Kur'an-ı Kerîmi hıfzettiler. Pederlerinin delâletleri ile Şeyh Dergâhı Hazretlerinin sohbetlerine iltihak ettiler. Şeyh Der-gâhî Hazretleri dâima istiğrak halinde bulunurlardı. Hafız Ebû Said Hazretleri 13 sene Şeyh Dergâhi'nin sohbetlerinde kalıp tarikat neşri için izin aldılar.

Habibullah Can-ı Canan (k.s.)

Habibullah Can-ı Canan (k.s.)

Muhammed Mazhar İş’an Can-ı Canan (k.s.)

Muhammed Mazhar İş’an Can-ı Canan (k.s.)

Selahüddin İbn-i Mevlana Siracüddin (k.s.)

Ruhsalıdır. Mazhar Işan Cânî Cânân (K.S.) Hazretlerinin en büyük hali-fesidir. Altun Silsile'nin dokuzuncu büyük rütbesi ve otuz ikinci halkasıdır.
Devamlı istiğrak halinde, zamanının kutbu ve tayyi mekân sâhibi, idiler. Sabah namazlarının ekserisini, bu suretle yani tayyi mekân ile Kâbe-i Muaz-zama'da kılarlardı.

Evliya çelebinin rüyası

Yıl 1630. hicri takvimle 1040. Aylardan Muharremdi. Aşure gecesi Kur'ân okudum, dualar ettim. Peygamber Efendimizi
çok özlemiştim. Biraz dinlenmek için yuvarlak yastığıma yaslandım. Uyku ile uyanıklık arasında idim.

PARAYLA TALEBE ARADIM

İslam'ın 5 temel şartının bile yerine getirilemediği, bir hatim ve yağmur duası merasiminin bile tertiplenemediği, kişinin kendi evlatlarına bile Kur'ân öğretemediği bir hürriyetsizlik dönemiydi. Yaplan baskılardan dolayı çoğu hoca hocalığını, çoğu müslüman da islamî yaşantısını gizlemek zorunda kalmıştı.

Bütün baskı ve sıkıntılara göğüs geren asrın büyük alimi Üstaz Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ise bakın bu içler acısı dönemi nasıl anlatıyor;