SEN NAMAZ KILMIŞ OLMADIN

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, bir gün mescitte ashâbıyla birlikte otururken, ismi Hallad olan, dîni yeni öğrenmiş bir bedevî zât girdi. Rükû ve secdesini tam yapmadığı bir namaz kıldı.

Sonra huzura gelerek selâm verdi. Resûlüllah Efendimiz selâmını aldı ve "Dön namazını tekrar kıl" buyurdu. O zât dönerek, önceki kıldığı gibi namazını tekrar kıldı. Resûl-i Zîşân (s.a.v.), "Dön tekrar kıl; çünkü sen, namaz kılmış olmadın!" buyurdu. Bu hâl üç defa tekerrür edince Hallad (r.a.), 'Yâ Resûllüllah! Seni hak ile gönderen Allâh'a yemin olsun ki, ancak bu kadar biliyorum, doğrusunu bana öğretir misin?' dedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.),

"Namaz kılmak isteyince güzelce abdest al, kıbleye dön, iftitah tekbirini al, kolayına geldiği kadar Kur'an oku, sonra rükûa varıp (â'zâların ve mafsalların) sükûnet buluncaya kadar dur. Sonra başın büsbütün doğruluncaya kadar ayakta kal, sonra secdeye varıp mutmain oluncaya kadar dur, başını kaldırıp hareketsiz kalıncaya kadar otur. Bunları bütün namazlarda böylece yaparsan namazın tam olur, bundan neyi eksiltirsen namazı eksiltmiş olursun" buyurdu. (Buhârî, Ezan 122)

Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz Hz. Enes (r.a.)'e nasîhat ederken bir defasında, "Ey Enes! Rükû edince elinle dizlerini sıkı tut, parmaklarını birbirinden ayır, dirseklerin yanlarına yapıştırma, rükûdan doğrulunca bütün â'zâlarını tam olarak yerine getir. Zira Cenâb-ı Hakk kıyâmet gününde rükû ve secde arasında bellerini tam doğrultmayanlara kıymet vermez" buyurmuştur. (Mecmau'z-Zevâid, 1/271-2) Ve yine buyurmuşlardır ki: "Namaz kıldığın zaman nefsine, (ömrüne) vedâ eden (ve Allâh'a yönelen) kimse gibi namaz kıl." (İbn-i Mâce, Zühd 15)