ÂDÂB-I MECLİS

Kendini sevdirmek istersen bütün ihvanına
Dikkat eyle meclisin âdâbına, erkânına.
Ekşi çehreyle oturma, verme sıklet bezme sen.
Tatlı dilli ol, güler yüz göster, olma dilşiken.
Sözlerin olsun zarîfâne fakat çok söyleme
Söz güherdir kadrini bil, boş yere sarfeyleme.
Anlatırken parmağınla dürtme halkı elhazer
Zor ile dinletme kendin, olma gayre derdiser
Bahse katma kendine ait ise bir iş hele
Sözde ısrar ü inat etme çıkarma velvele.
Olsa da gâhî lâtife pek latif olmak gerek
Hasılı mecliste bir âdem zarîf olmak gerek
Tıflu bedhular gibi burnun karıştırma sakın
Senden ikrah etmesin huzzâr âdabın takın
Ellerinle oynama, çatlatma sen parmakların
Böyledir de'bü edeb tenhâda kes tırnakların
El yanında kurcalar mı dişlerini bir nikhu
Sümkürüp aksırma ol ihvan içinde rûberû
Gizli gizli söyleşüp îmâ, işâret eylemez
Kendi temkinini bilen izhâru hiffet eylemez
Sen mülâkî olduğun senden büyükse hürmet et
Lâubâlî olma, bak senden küçükse şefkat et.
Yok yere şâyânı nefret etme, sevdir kendini
Nûr-u aynım dinle Sâdî'nin bu nushu pendini.
(Muallim Sâdî H. 1322 - M. 1901)
Lügatçe: Sıklet: Ağırlık, sıkıntı. Bezme: meclise. Dilşiken: gönül kırıcı. Güher: cevher. Elhazer: sakın! Derdiser: baş derdi. Tıfl-u bethular: Huysuz çocuklar. Huzzar: Huzurdakiler. De'bü edeb: Usul, terbiye. Nikhu: İyi huylu. Rûberû: Yüzyüze. Izharu hiffet: Hafifliği açığa vurmak. Nur-u aynım: Gözümün nuru. Nush-u pendini: Nasihatini, öğüdünü.